Vahiy Bölüm 16
'Üçüncü melek tasını ırmaklara ve suların pınarlarına döktü; hepsi kan oldu.'

1Tapınaktan yedi meleğe, “Gidin, içinde Tanrı’nın öfkesi bulunan yedi tası dünyaya dökün!” diyen yüksek bir ses işittim. 2Birinci melek gidip tasını yeryüzüne döktü. Canavarın damgasına sahip olan insanların ve onun heykeline tapanların üzerlerinde kötü ve acıtan yaralar oluştu.

Vahiy 15’te açıklanan son yedi bela bu bölümde gerçekleşiyor. Gökteki tapınaktan gelen bir ses yedi meleğin, Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan yedi altın tası dünyaya dökmelerini emretti. Gökteki tapınaktan gelen bu emir, Tanrı’nın bir emridir. Son yedi bela Tanrı’dan gelen yargılar olacak.

İlk iki borazanın çalınmasından sonra gelen yargılarda olduğu gibi (bkz. 8:7-9), dünyaya dökülen ilk iki tasın getirdiği belalar sırayla karayı ve denizi etkiledi. İlk tas yeryüzüne döküldü. Sahte Mesih’in damgasını almış olan ve heykeline tapan insanların üzerinde yaralar oluştu.

3İkinci melek tasını denize döktü ve deniz kan oldu. Kan, bir ölünün kanı gibiydi. Denizdeki her canlı öldü.

Bölüm 8’de, ikinci borazan çalındıktan sonra denizin üçte biri kan oldu, denizdeki canlı varlıkların üçte biri öldü ve gemilerin üçte biri tahrip edildi (8:8-9). Bölüm 16’da, Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan ikinci tas döküldüğü zaman denizin tümü kan oldu ve denizdeki her canlı öldü.

4Üçüncü melek tasını ırmaklara ve suların pınarlarına döktü; hepsi kan oldu. 5Sulardan sorumlu olan meleğin, “Ey Var Olan, Var Olmuş Olan ve Kutsal Olan, bu yargıları vermekte adilsin. 6Çünkü kutsalların ve peygamberlerin kanını döktüler. İçmeleri için onlara kan verdin. Buna layıklardır.” dediğini işittim. 7Sunağın olduğu yerden seslenenin, “Evet, tüm kudrete sahip olan Rab Tanrı, Senin yargıların hakikate göredir ve adildir.” dediğini de işittim.

Bölüm 8’de, üçüncü melek borazanını çaldıktan sonra nehirlerin ve su pınarlarının suları peline dönüştü. Pek çok insan acılaşan bu sulardan ötürü öldü (8:10-11). Bölüm 16’da, üçüncü melek tasını ırmaklara ve suların pınarlarına döktüğü zaman hepsi kan oldu. Daha sonra Yuhanna sulardan sorumlu olan meleğin ve sunaktan seslenen birinin sözlerini işitti. Tanrı’nın bu belayı getirmesinin hakikate göre ve adil olduğunu; öyle ki, imanlıların ve peygamberlerin kanını dökmüş olan kişilerin kan içmek zorunda kalmalarının uygun olduğunu söylediler.

8Dördüncü melek tasını güneşin üzerine döktü. Güneşe, insanları ateşle yakmak için [yetki] verildi. 9İnsanlar ağır derecede yandılar. Bu belalar üzerinde hâkim olan Tanrı’nın ismine küfrettiler. Tövbe edip Tanrı’ya yücelik vermeleri gerekirken, tövbe etmediler.

Bölüm 8’de, dördüncü melek borazanını çaldığı zaman güneş, ay ve yıldızlar vuruldu. Gündüzün de gecenin de üçte biri aydınlatılmadı (8:12). Bölüm 16’da, dördüncü melek Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan tasını döktüğü zaman güneş insanları ateşiyle yaktı. Bu şekilde ağır derecede yanan insanlar Tanrı’nın varlığını inkâr etmediler. Bunun aksine, Tanrı’nın ismine küfrettiler. Tövbe etmediler. Sahte Mesih’e tapmayı tercih ettiler.

Yuhanna Vahiy 7’de, büyük sıkıntıdan şehit olarak çıkmış olan birçok kişiyi gördü. Yuhanna’yla konuşan ihtiyar, bu kişiler hakkında, “Ne güneş ne de kavurucu sıcak asla onları çarpmayacak.” dedi (7:16). İhtiyar muhtemelen dördüncü tasın getireceği belayı öngörerek bunu söyledi.

10Beşinci melek tasını canavarın tahtının üzerine döktü ve canavarın krallığı karardı. Hissedilen ıstıraptan ötürü insanlar dillerini ısırıyorlardı. 11Istırapları ve yaraları nedeniyle gökteki Tanrı’ya küfrettiler. Yaptıklarından tövbe etmediler.

Bölüm 9’da, beşinci borazan çalınınca güneş ve hava dumanla karardı (9:1-2). Bölüm 16’da, beşinci tas canavarın tahtının üzerine dökülünce canavarın krallığı karardı. Sahte Mesih’i izleyenler ıstıraptan ötürü dillerini ısırıyorlardı. Bu kişilerin üzerinde oluşan yaralar (ayet 2), güneşin yakıcı sıcağı (ayet 8-9) ve canavarın krallığının üzerine çöken karanlık bu insanların bulundukları ortamı gittikçe cehenneme benzeyen bir ortama çeviriyordu (bkz. Matta 22:13; 25:30; Vahiy 20:15). Buna rağmen, sahte Mesih’e tapanlar tövbe etmediler. Bunun aksine, gökteki Tanrı’ya küfrettiler.

12Altıncı melek tasını büyük Fırat Irmağı’nın üzerine döktü. Gündoğusundan gelen kralların yolu hazırlansın diye ırmağın suları kurudu.

Bölüm 9’da, altıncı borazan çalındığı zaman Fırat Irmağı mevkiinde bağlanmış olan dört cin, insanların üçte birini öldürmek üzere salıverildi (9:13-15). Bölüm 16’da, Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan altıncı tas Fırat Irmağı’nın üzerine döküldü. Irmağın suları kurudu. Böylece “gündoğusundan gelen kralların yolu” hazırlandı. Bu krallar bir savaşa gelecekler (ayet 14). Fırat’ın doğusundan gelecek olan bu krallar, ayet 14’te anlatılan “bütün yeryüzünün krallarından” ayrı olarak açıklanıyor. Ayet 12’de açıklanan krallar sahte Mesih’e karşı gelen krallar olabilir (bkz. Daniel 11:44).

13Ejderhanın ağzından, canavarın ağzından ve sahte peygamberin ağzından çıkmış, kurbağaya benzer üç murdar ruh gördüm. 14Çünkü bunlar, belirtiler gerçekleştiren cinlerin ruhlarıdır. Bütün yeryüzünün krallarını tüm kudrete sahip olan Tanrı’nın o büyük gününün savaşına toplamak amacıyla etkilemeye çıkıyorlar. 15“İşte hırsız gibi geliyorum. Tetikte olup giysilerini koruyana ne mutlu! Yoksa çıplak gezer, [insanlar] utancını görürler.” 16Cinlerin ruhları, kralları İbranice’de “Magedon” denilen yere topladılar.

Şeytan’ın, sahte Mesih’in ve sahte Mesih’e tanıklık eden sahte peygamberin emrinde olan, kurbağaya benzeyen üç cin bütün yeryüzünün krallarını savaşa toplamak üzere çıktı. Bu üç cin gelecekte, yaptıkları belirtilerle kralları ikna edecekler. Bu cinler neden kurbağaya benzetildiler? Kurbağalar, Kutsal Kitap’ta yalnızca bu ayetlerde ve Musa aracılığıyla Mısır’da gerçekleşen bir belayı anlatan ayetlerde bulunuyor (bkz. Mısır’dan Çıkış 8; Mezmur 78:45; 105:30). Firavun’un büyücüleri bu belayı taklit edebiliyorlardı. Şeytan, Canavar ve sahte peygamberin emrinde olan üç cin, Firavun’un büyücülerinin yaptıkları gibi, aldatıcı belirtiler gerçekleştirebilecekler.

Cinlerin ruhları bütün yeryüzünün krallarını İbranice’de “Magedon” denilen yere topladılar. Magedon, Kudüs’ün kuzeyinde, Kudüs’e yaklaşık 92 kilometre uzaklıkta, geniş bir ovada bulunuyor. Bu mevki, antik Mısır’ı ve Mezopotamya’yı bağlayan yolun üzerindeydi. Daniel peygamber, sahte Mesih ve Mısır arasında gerçekleşecek olan çatışmalar hakkında yazmıştı (bkz. Daniel 11:40-43). Cinlerin toplayacağı krallar, sahte Mesih’e yardım etmeye gelmekte olabilirler. Yedi yıllık sıkıntı süresinin sonunda gerçekleşecek olan bu büyük savaş, Magedon’dan başlayarak uzunluğu yaklaşık 300 kilometre olan bir alanı kapsayacak (Vahiy 14:20; ayrıca bkz. Yoel 3:2,12-14).

Ayet 14, “Tanrı’nın o büyük günü” hakkında olacaklardan bahsediyor. Rab İsa Mesih’in dönüşü Kendisi’ni reddeden dünyanın yargısını getirecek. Bunun için İsa, “İşte hırsız gibi geliyorum.” dedi. Ancak İsa, Kendisi’ni reddetmeyen başka bir grup insana da hitap etti: “Tetikte olup giysilerini koruyana ne mutlu! Yoksa çıplak gezer, [insanlar] utancını görürler.” Mesih’in sözleri ne anlama gelmektedir? Adem ve Havva günah işlemeden önce çıplaklardı. Fakat utanç hissetmiyorlardı. Fakat dünyadaki ilk iki insan Tanrı’nın buyruğuna karşı geldikleri zaman, Tanrı’nın önünde utanç ve korku hissetmeye başladılar. Tanrı onlar için deriden giysiler yaptı ve onları bu giysilerle giydirdi. Çünkü ancak bir kurbanın ölümüyle insanın günahının kefareti sağlanabilir. Suçlu olan insanlığın hissettiği utanç ve korku yalnızca bu şekilde giderilebilir.

Mesih, “Tetikte olup giysilerini koruyana ne mutlu!” dedi. Vahiy kitabında yedi farklı “ne mutlu!” vaadi var (1:3; 14:13; 16:15; 19:9; 20:6; 22:7,14). Bu vaatlerin hepsi, Mesih’e iman edenlere verilen vaatlerdir. İnsanlar sadece Mesih’in kurban olarak akıttığı kan aracılığıyla Tanrı’nın kabul edeceği ruhanî giysilere sahip olabilir. Diğer tüm giysiler Mesih’in ikinci gelişinde dünyanın halklarından alınacaktır. Ayet 15 bir çağrı ve bir uyarıdır. Yalnızca Mesih’in ölümüyle sağladığı kefareti imanla benimsemiş olan insanlar ruhsal giysilerini koruyabileceklerdir.

17Yedinci melek tasını havaya döktü. Gökteki tapınaktan, tahttan “Olmuştur!” diyen yüksek bir ses yükseldi.

Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan yedinci tas neden havaya döküldü? Elçi Pavlus, Şeytan’ı, “bu dünyanın çağına, havanın hükümranlığının ve itaatsizlik oğullarında şimdi etkin olan ruhun reisi” olarak tarif etti (Efesliler 2:2). Şeytan ve meleklerinin ordugâhı alt göklerdedir. İblis, yedi yıllık sıkıntı süresinin ortasında kalıcı olarak Tanrı’nın huzurundan atılacak (Vahiy 12:7-12). Fakat bundan sonra da İblis alt göklerden aldatıcı belirtiler gerçekleştirebilecek (Vahiy 13:13). Yedinci melek tasını havaya boşalttığı zaman, Şeytan’ın alt göklerdeki ordugâhının harekâtları bitecek. Gökteki tapınaktan, tahttan seslenen, muhtemelen görevli olan bir melek (bkz. 19:5) yüksek sesle, “Olmuştur!” dedi.

18Şimşekler çaktı, gök gürlemeleri, sesler duyuldu ve büyük bir deprem oldu. Deprem öyle büyüktü ki, insanlar yeryüzünde oldu olalı bu kadar büyük bir deprem olmamıştı. 19Büyük kent üçe bölündü ve ulusların kentleri yıkıldı. Büyük Babil, Tanrı’nın gazabının hiddet şarabının kadehi ona verilmek üzere, Tanrı’nın önünde anıldı. 20Korkmuş biri gibi her ada kaçtı ve dağlar yok oldu.

Yedinci melek tasını havaya döktüğü zaman, insanlık tarihinde görülmüş bütün depremlerden daha büyük bir deprem yeryüzünü sarsacak. İblis’in havadaki ordugâhı yargılanınca, dünyada merkez olarak kullandığı iki kent de yargılanacak. Sahte Mesih’in siyasî merkezi olan Roma (bkz. 12:3; 13:2; ilişik olan notlar) ve ticarî merkezi olan Babil (Vahiy 18) bu noktada yargılanacaktır. Tanrı’nın öfkesiyle dolu olan yedinci tas döküldüğü zaman, “Büyük kent üçe bölündü.” Yuhanna, bir sonraki bölümde “yeryüzündeki kralların üzerine krallık süren büyük kent”ten bahsedecek (Vahiy 17:18). Yuhanna bu sözleri yazdığı zaman bu kent Roma’ydı. Yedi yıllık sıkıntı süresinin sonunda sahte Mesih’in siyasî merkezi üçe bölünecek. Canavar’ın ticarî merkezi olan Babil kentine “Tanrı’nın gazabının hiddet şarabının kadehi” verilecek. Sahte Mesih’in hâkim olduğu diğer ulusların kentleri de yıkılacak. Bu deprem yerin yüzeyinin fiziksel biçimini o kadar etkileyecek ki insanların kaçabileceği bir ada veya bir dağ kalmayacak.

21Yaklaşık bir talanta ağırlığında büyük dolu parçaları insanların üzerine gökten yağdı. Dolu belası o kadar büyüktü ki insanlar bu beladan ötürü Tanrı’ya küfrettiler.”

abir talant: gümüşün veya altının yüksek bir ölçü birimidir.

Yedinci melek tasını döktüğü zaman yeryüzü insanlık tarihinin en şiddetli depremiyle sarsılacak. Bununla beraber gökten insanların üzerine büyük dolu parçaları yağacak. Bu insanlar yeryüzündeki deprem ve gökten düşen dolu parçaları arasında kaldıkları zaman, tövbe edip Tanrı’ya yalvararak merhamet istemeleri gerekirdi. Fakat bunun aksine, onlar Tanrı’ya küfredecekler.

SONRAKİ BÖLÜM

ÖNCEKİ BÖLÜM

ANASAYFA